bugün

entry'ler (149)

devrimim

hoş giden yazar bünyesi .

sevgiler ... saygılar ...

shiny happy people

mutluluğun resmini bilmem de şarkısı budur.

adalet ve kalkınma partisi

siçma evresinden sonra sıvama evresini de üstün başarıyla tamamlamış partidir. tüyü ne zaman dikerler merakla bekliyoruz ...

adalet ve kalkınma partisi

akp

gün geçtikçe bütün foyaları ve ülkeyi götürmek istedikleri yer daha da açık belli olmaya başlıyor. önümüzdeki tablo çok daha net artık, muhalefet yapmaya bile gerek olmadığını düşünüyorum. bundan sonra olacaklar ne muhalefetin, ne askerin elindedir, artık herşey türk milletinin elinde, artık herkes aklını kullanmalı ve nasıl bir gelecek istediğine karar vermelidir. eğer bu fikir birilerine saçma geliyorsa "nerde bu insanlarda o kapasite" diyorlarsa biz boşuna konuşuyoruz, boşuna yazıyoruz, bu ülkede boşuna yaşıyoruz.

ergenekon davası :

ergenekon davası ilk kamuoyunun gündemine düştüğünde tepki göstermiştik. elbette bu tepki suçluları cezalandırma girişimine karşı gösterilmiş bir tepki değildi. akp' nin niyeti belliydi, bu davayı kendi siyasi çıkarları doğrultusunda kullanmak ve bir baskı ortamı, polis devleti yaratmaktı. ve bunu kısmende gerçekleştirmişlerdir. bugün hangimiz telefonda, internette konuştuklarımızdan, yazdıklarımızdan çekinmiyoruz. en azından aklımıza bu fikri düşürdüler, ilerki yıllarda bunu geliştirip bizi konuşamayacak duruma getirecekleride malüm.

mahalle baskısı :

geçtiğimiz aylarda konuşulan konulardan biriydi mahalle baskısı. bu baskı iktidar baskı ve icraatlarıyla birleşip bütünleşince tehlikeli boyutlara ulaştı ve daha da tehlikeli boyutlara ulaşacaktır. içki sattığı sebebiyle dövülen market sahipleri, orda burda iptal edilen içki ruhsatları. kimler kimlerden cesaret alıyor dersiniz.

deniz feneri davası:

ergenekonda esip gürleyen başbakan nerde ? nerde adalet ve kalkınma partisindeki o kararlılık ? yoksa yolsuzlukların, şerefsizliklerin üzerine gidilirken arkadaş, dost en önemlisi görüş denilerek vaz mı geçiliyor bu kararlılıktan ?çünkü diğer ihtimalde sizde içindesinizdir bu işlerin, ki o zaman birilerinin paraları verirken size açıp sormaları da birşeyi değiştirmezdi gibi gözüküyor !

türkiye' de bu davaların hasıraltı edildiği, avrupa' da yimpaş vs. gibi şirketlerin açılışlarına cumhurbaşkanı, başbakan ve bakanların bizzat katıldığı ve bu kişilerle bugün bu ülkeyi yönetenlerin hertürlü ilişki içerisinde oldukları gün gibi ortadadır. sayın başbakanımıza bir fotoğraf çekilebilirmiyiz diyerek gelip fotoğraf çektirenler hariçtir.

işte almanya' nın, türkiye' nin en büyük yolsuzluk, şerefsizlik davası. kimler bu işin tam ortasında, kimler kenarında köşesinde otaya çıkar da, şu millet de biraz gözünü açar umarım, tatlı su liboşlarından, kanmış akp yandaşlarından, sempatizanlarına kadar. yoksa ince bıyıklı yalakalar durmaz yola devam eder bunda ne şüphe !

bu ülkeye geçmişten beri parmak atan atanadır. belki kötü bir ifade bu ancak az bile. dışardaki düşmanlar, içerdeki hainler ve işte bugün ülkeyi ele geçiren gericiler. gözümüzü açıp dur demek gerekiyor artık. yoksa avrupa nın güzide bir şehrinde kafanıza yiyeceğiniz şeyin en iyi ihtimalle domates olmasını dilemekten başka yapacaklar kısıtlı olacaktır.

adalet ve kalkınma partisi

konu : demokrasi, demokratikleşme ve akp

başlık: yök

adalet ve kalkınma partisi iktidara geldiğinde ilk el attığı işlerden biri de yök olmuştu. akp o günlerde yök' ün demokratikleşmesinden bahsediyordu.

peki bugun nerde bu demokratikleşme lafı bile geçmiyor.

ele geçirmek için mi demokrasi , demokratikleşme ?

yök artık sizin. yusuf ziya o koltuğa oturunca, siz yök' ü ele geçirince ne gerek var demokratikleşmeye.

alın size demokrasi .

devam edecek ...

27 temmuz 2008 güngören patlaması

artık bu durum beni insanlığımdan utandırıyor. insanlar birbirlerine neler yapabiliyor. bunu yapanlar insan değiller evet, ama onlarda masum birer bebek olarak gelmediler mi dünyaya.
bizler artık utanmalıyız. çünkü artık televizyonda ölüm haberleri gördüğümüzde tepki bile vermeyip, diğer kanaldaki diziye geçiyoruz.

bu insanlık utancıdır. o televizyonda öldüğü söylenen insanlar masum insanlardı. her birinin hayalleri, umutları, hayal kırıklıkları vardı. acısıyla sevinciyle, iyisiyle kötüsüyle yaşanacak yılları vardı. onları ölüm yolda yürürken, belki ailecek bir akşam yürüyüşü sırasında, belki bir akraba ziyaretinden dönerken, belki markete giderken, en acısıda yardıma giderken yakaladı. onların herbiri insan, bizim anamız, babamız, kardeşimiz, dostumuz, düşmanımız gibi. ve bu canların bedenleri, bu canların yakınlarının da ruhları paramparça edildi. herşeyden habersiz oldukları, belki tek şikayetlerinin sıcak hava olduğu, belkide binbir şikayetlerinin olduğu , ancak yinede yaşamak istedikleri hayatlarının sonbaharında yada ilkbaharında ama akıllarından hiç geçmeyecek bir anda katledildiler.

şimdi ne söylesek bu acıyı dindirir ? yaşamak haklarını bu insanlara geri verir, onların cansız bedenlerine tekrar nefes aldırır ?

terörümü lanetleyeceğiz ? ölenlere allahtan rahmet, yakınlarına sabır mı dileyeceğiz ? ne yapacağız ?

televizyon kanallarına insanlık dışı görüntüleri göstermemeleri için uyarılarda mı bulunacağız ? sizin o insanlık dışı dediğiniz görüntüleri o insanlar yaşadılar. biz görmüşüz çok mu ?

ne yapacağız şimdi ? türkten kürtten mi bahsedeceğiz ? bırakın artık türkü kürdü, müslümanı hristiyanı.

iyi insanlar, kötülere, şerefsizlere karşı birleşin !!! yada kefeniniz cebinizde dolaşın !

sivas kongresi

mustafa kemal atatürk' ün yaptığı açılış konuşması;

sayın baylar;

yurdun ve ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler, sizleri bunca zahmet ve engellere karşın sivas' ta topladı; yiğit dayancınızı kutlar ve sizlere hoşgeldiniz demekle mutlu olduğumu bildiririm.

baylar; saygıdeğer kurulunuz iyilik getirici görüşmelerine başlamadan önce bazı şeyler söylememe izninizi rica ederim. bilindiği gibi ulusal haklar temeline dayanan sözveriler üzerine 30 ekim 1918 tarihinde itilaf devletleri' yle ateşkes anlaşması yapıldı. ulusumuz adaletli bir barışa kavuşacağını umdu. oysa anlaşma kuralları, yurdumuzun ve ulusumuzun çıkarlarına karşı hergün bir başka türlü kötüye kullanılma ve saldırı ve zorlama yoluyla uygulandı. itilaf devletleri' nde destek bulan ülkemizdeki hristiyan halk ulusumuzun onurunu kırıp zedeleyici nitelikte çılgınca davranışlara koyuldu. batı anadolu' da müslümanlığın temiz bağrına giren yunan kıyıcıları itilaf devletleri' nin hoşgörülü bakışları önünde canavarca kıyımlar yaptı.

doğuda ermeniler kızılırmak' a dek genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan toplu öldürme politikasına başladılar. karadeniz kıyılarımızda pontus krallığı düşünün gerçekleştirilmesine bile çalışıldı. adana, antep ve konya yöresine değin antalya düşmanlarca ele geçirildi ve trakya işgal bölgesi içine alındı.

saltanat ve hilafet' in merkezinin padişah saraylarına değin, boğucu bir biçimde sarılması yoluyla, devletin canevinde yabancı tekel ve egemenlik kuruldu ve bütün bu haksız saldırılara karşı osmanlı hükümeti tarihte bir benzeri daha görülmemiş biçimde boyun eğerek hep güçsüz ve uyuşuk durumda kaldı.işte bu durumlar ulusumuza acı bir uyarı oldu.artık ulusumuz pek güzel anladı ki, itilaf devletleri, bu vatanda kutsal varlıklarına ve yazgısına sahip bir güç ve ulusal istenç bulunmadığı yolunda yanlış bir sanıya kapıldı. ve bu sanı yüzünden cansız bir vatana, yasasız bir ulusa ne yaraşırsa hiç çekinmeden onu uygulamaya koyuldu; buna boyun eğmenin ise tam bir batış faciasından başka bir sonuç vermeyeceği kanısı doğrulandı.

baylar; ulusumuzun sizler gibi aydınları ve özveri sahipleri bu görünümün acı karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler. çünkü onlar bilirler ki, tarih bir ulusun varlığını, hakkını hiçbir zaman yadsıyamaz. çünkü onlar güçlü bir inançla inanırlar ki, aldatıcı bir perdenin arkasından yurdumuza ve ulusumuza karşı varılan yargılar, ortaya sürülen kanılar kesinlikle sonuçsuz kalacaktır.

baylar, itilaf devletleri' nin haksızlıkları ve merkezdeki hükümetin zayıflık ve güçsüzlüğü karşısında ulusumuz, varlığını kanıtlamak ve eylemli saldırılar karşısında onurunu ve bağımsızlığını eylemli olarak savunmaya karar vermek zorunda kaldı. bilindiği gibi doğuda geçen savaşın her türlü zorluk ve acılarını görmüş ve özellikle ermenilerin yırtıcılık ve kıyımlarına sahne olmuş yaslı sınır illerimiz, namus ve ulusal bağımsızlığı kurtarmak amacıyla müdafaa-i hukuku milliye, muhafaza-i hukuku milliye dernekleri kurdular. doğudan ve güneyden tehlikeyi sezinleyen diyarbakır ilimizde de müdafaa-i vatan derneği kuruldu.

batıda yunanlıların saldırı olasılığına karşı kurulan müdafaa-i hukuk cemiyeti yunanlıların sevgili topraklarımıza ayak basması üzerine, topraklarımızın onlara katılmasına eylemli olarak karşı koymak için ayağa kalktı.

trakya' da, kilikya' da ve her yanda ulusal dernekler kuruldu. kısacası, batıdan ve doğudan yükselen ulusal haykırış, anadolu' nun uzak köşelerinde yankı buldu.böylece ulusal dernekler düşmanların tutsaklık boyundurluğuna girmemek amacıyla ulusal duyuncun dayanç ve istencinden doğmuş tek örgüt oldu. bu sayede yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan ulusumuz varlığını dünyaya göstermeye başladı.

baylar; ulusça kurtuluş yolunun ancak kendi ruhundan ve kendi örgütlenmesinden doğacağı kanısı belirince, apaçık tehlikeler karşısında bulunan doğu anadolu illeri " erzurum kongresi" ni toplanmaya cağırdı. bu sırada idi ki yapılan yazışmalarve kendini gösteren olaylar ve zorunluluklar ile de- bütün yurdun kurtuluşunu amaçlayan sıvas kongresi' nin, yani bugün saygıdeğer kurulunuzun oluşturduğu genel kongre' nin toplanması, 21 haziran 1919 tarihinde kararlaştırılmıştır.

baylar; burada büyük üzüntülerle sayın kurulunuza şunu bildireceğim ki, ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlük ve beceriksizlikten başka bir varlık gösterememiş olan istanbul hükümeti, ulusun sesini boğmak, ortak ulusal bağları kırmak ve böylece ulusu hep yenik göstermek gibi, ancak düşmanlarımızın işine yarayacak umut kırıcı ve bozguncu davranışlarda bütün yiğitliğini(!) takındı. bu durum ulusal tarihimizde doğal olarak hükümet hesabına pek lekeli bir yapraktır.

teşekkür olunur ki baylar, ulusa ve ulusal güce tümüyle arka olan namuslu ordumuz, hükümeti uyararak zararları etkisiz kılmıştır. bununla birlikte kötü etkiler bir ölçüde gecikmelere neden olmuştur.

anımsanacaktır ki, sınav genel kongresi' ne buyurmanız için 22 haziran' da gönderilen çağrı yazısında erzurum kongresi' nden söz edilerek o kongrenin 10 temmuz' da toplanacağı öngörülmüştü. batı anadolu delegelerinin bu tarihe değin sıvas' a gelebilecekleri kestirilerek erzurum kongresi kurulu' nun da sivas' taki genel toplantıya katılabilme olanağı düşünülmüştü. oysa sıvas kongresi' nin toplanması ancak bugün olabildi. demek ki bir ayı aşkın bir gecikme oldu. bu uzun süre içinde erzurum kongresi kurulu' nun beklenmesindense, gerçekte bilinen ve ortak olan gerçek amaçlar ve temel noktalar üzerinde görüşmelerde bulunması ve karar alması uygun görüldü. ve sonra da delegelerin seçim bölgelerine dönüp kararlı eylemli olarak uygulamaya başlamaları yeğ tutuldu. fakat kongre genel kurulu' nda, doğu anadolu adına sıvas kongresi' ne katılmak üzere, temsilciler kurulu' ndan bir grubun görevlendirilmesine karar verildi.

erzurum kongresi' nin bildiri ve tüzüğü dışında alınmış ve gizli kalmış hiçbir kararı yoktur. yalnız sadrazam ferit paşa' nın paris gezisi dönüşünde, anadolu' da kargaşa olduğu yolundaki genelgesi kongre' de büyük üzüntülerle okunmuş, gerçeğe aykırı ve ülke ve ulus çıkarları için zararlı bu aymazca bildirinin hemen yalanlanması kendisinden kesinlikle istenmiştir. bir de mebus seçimlerinin çabuklaştırılması istenmiştir. erzurum kongresi yalnız doğu anadolu delegelerinden oluşmuş bulunduğundan, yetkisini bu çevreyle sınırlandırmak zorunluluğunu göz önünde tutmuştur. ancak batı anadolu ve rumeli delegelerinin katılmasıyla belirebilecek geniş ve kapsamlı yetkinin kullanılmasını saygıdeğer kurulunuzun toplanması koşuluna bağlı görmüştür.hatta bu nedenledir ki, doğu anadolu' daki ulusal derneklerin birleşmesinden oluşan topluluğa ad verilirken doğu anadolu sınırlaması konuldu. doğrudan doğruya " anadolu müdafaa-i hukuk cemiyeti " veya " anadolu-rumeli müdafaa-i hukuk cemiyeti" genel adını kullanmak ve bütün ulusun hakları adına kendi kendine yetki vermek doğru olmazdı. böyle olsaydı, istanbul' da olduğu gibi, beş on kişinin biraraya gelip bütün ulusun yetkili vekilleriymişcesine tek yönlü ve gerçek yetki sahibi ulusla bağlantısız bir girişim niteliğinde kalabilirdi. bununla birlikte baylar, erzurum kongresi, " bütün ülkenin ve ulusun elbirliği etmesi noktasında doğu anadolu illerinin, öbür illerle her bakımdan çalışma ortaklığı sağlanması konusundaki isteği kesindir" ilkesini kabul etmiştir. doğal olarak sizlerin katılmanızla kurulan işbu sıvas kongremizde vatanımızın bir bütün, ulusumuzun tek vücut olduğunu gereği gibi belirtecek ve kanıtlayacak ilkeler konulur.

baylar, mebuslar meclisi' nin toplanması için öteden beri açıklanan ulusal istek karşısında hükümetin başlangıçtan beri takındığı savsaklayıcı, daha sonra direnişçi ve anayasaya hepten aykırı tutum, son günlerde, ulusal akımın etkisiyle, daha yumuşak bir duruma dönüşmüştür. seçimler için buyruk verildiğini biliyorsunuz. bunun gerçekleştirilmesini, tanrı' nın izniyle, sizlerin dayanç ve yiğitliğiniz sağlayacaktır. ancak bundan önceki olaylar aşamasında, birkaç veya bir tek yabancı devletin mandası altına girmek gibi doğrudan doğruya yaşam ve bağımsızlığımızla ilgili bir sorun söz konusu olmaktadır.

mebuslar meclisi' nin henüz toplanmamış olduğu bir sırada, kuşatılmış ve bağımsızlığını yıtırmış olan merkezdeki hükümetin kendi başına ve yasaya aykırı bir karara veya ulusal amaçlara aykırı kimi yabancı önerilere baş eğmek olupbittiler olasılığı karşısında erzurum ve sıvas kongreleri' nin ulusal ruhu temsil ederek birbiri ardından toplanması kesinlikle bir kurtuluş müjdecisidir. sözlerime so verirken yurdun ve ulusun mutluluk ve kurtuluşu amacına bağlı olan kurulumuzun hayırlı bir başarıya ulaşması dileğimi yüce tanrı katına sunarım.

komutan

ben çok toy komutanlar gördüm. örneğin, bir alay komutanı yeni tümen komutanı olmuş, ya da bir tümen komutanı yeni kolordu komutanı olmuş; biraz da bilgisi görgüsü kıt. daha bilgi, görgü edinmeye zaman bulamadan güç durumlar karşısında kalmış. görev yaptığı süre içinde bir tümene alışmış iken, düşman karşısında iki ya da üç tümene birden komuta etmek zorunda kalınca, elbette duraksayacak ve güçlük çekecektir. bir tümene komuta ettiği zaman, tümenin bütün birliklerini, olabildiğince gözü altında birleştirip yönetebilen toy bir komutan, gözden uzak mevzilerde bulunan iki üç tümenin savaşını yönetmek zorunda kalınca kendi kendine: ben hangi tümenin yanında bulunayım, onun mu bunun mu ? orada mı ? burada mı ? diye sorar...

hayır! ne orada bulunacaksın, ne de burada ! öyle bir yerde bulunacaksın ki, hepsini yöneteceksin. o zaman: ' ben hiçbirini gereği gibi göremem ! ' der. elbet göremezsin, elbet gözlerinle göremezsin ! aklınla ve anlayışınla görmek gerekir.

mustafa kemal atatürk

müflis

batkın, batık, iflas etmiş.

urem

faiz .

dayanga

(bkz: mevzi)

zeki müren

Zeki Müren' in Genç Kızlara Açık Mektubu ;

"Benim arkadaşlarım; yüzlerini dahi görmediğim, bilmediğim, samimi ve vefakar arkadaşlarım; sizlerle karşı karşıya gelmek ve samimi bir hasbihalde bulunmayı arzulamak, senelerden beri içimi yakan bir ateşti. Bana yazdığınız mektuplara cevap alamadığınız zaman, emin olun en az sizler kadar mahzun olmuş, en az sizler kadar ben de kendime kızmışımdır..."

Fakat beni bu şekilde hareket etmeye mecbur tutan birçok sebepler var. Ne kadar isterdim bu sebepleri sizlere Jean Jack Rousseau gibi samimi bir şekilde itiraf etmeyi. Fakat mümkün değil. Ama diyeceksiniz ki, büyük filozof J.J. Rousseau her şeyini itiraf edebilmek cesaretini gösterdiği halde sen bu cesareti nasıl gösteremezsin. Haklısınız, ama bu bir cesaret meselesi değil. J.J. Rousseau her şeyini itiraf ederken kendisini bağlayan bir hatıra ve bu hatıraya karşı bir hürmeti yoktu. Benim ise her zaman içimde taht kurmuş eski bir hatıram ve bu hatıraya karşı ruhumun en ücra köşelerinden kopup gelen bir hürmet ve sevgim var. Hiçbir şey değilken, Bursa' nın düzensiz taşları üzerinde sadece Zeki olarak dolaşırken beni seven bir insanın belki hatırasına, belki de şahsına olan hürmetimden yazamam, itiraf edemem.

Aşktan korkan insanlar aşkını saklayanlardır. Ben ise aşktan korkmuyorum. Korkmadığım için de aşkımı itiraf etmekten çekinmiyorum. Birçoklarınız bana kızdınız ve yazdığınız mektuplarda beni aşktan, histen mahrum bir insan olarak itham ettiniz. Halbuki ben, bu en ağır ithamlarınızı bile büyük bir aşk içinde okudum. Sizler beni acı sözlerle iğneleyip derin sükun ve huzura kavuştuktan sonra acaba benim çektiğim ızdırabı duydunuz mu?. Aşk için yanaklarımdan süzülen yaşarlın dudaklarımda bıraktığı o tuzlu lezzeti sizler de bir an olsun hissettiniz mi, tattınız mı?

Bütün dünya edebiyatını tetkik ediniz ve en büyük sanatkarlar, aynı zamanda en büyük aşıklardır. Aşk, bir bestenin, bir şarkının, bir romanın, bir tablonun velhasıl bir eserin doğmasında en büyük amildir. Her var olan şeyin sebebi ve mahsulü bence aşktır ve en büyük aşık da Tanrı dır.

Peygamberine:

Sen olmasaydın, sen olmasaydın ben bu kainatı yaratmazdım; diyen Tanrı ;dan aldığımız aşkla, aşk için, aşka hasretiz.

Hürmet ve sevgilerimle aziz dostlarım ve muhterem okuyucularım.

Zeki MÜREN

yahya kaptan

atatürk' ün hakkında özverili bir yurtsever olarak bahsettiği kişidir.

yahya kaptan, mustafa kemal' e telgrafla başvurmuş ve adamlarıyla birlikte mücadele için çalışmak istediğini bildirmiş ve atatürk tarafından kabul görmüştür. ancak yahya kaptan istanbul hükümeti tarafından öldürtülmüştür. bunun üzerine yahya kaptan' ın eşi mustafa kemal' e şu mektubu yazmıştır;

ankara' da ulusal kuvvetler başkanı mustafa kemal paşa hazretlerine

eşim yahya kaptan, sadece sizinle olan ilişkisi dolayısıyla, bir suçu olmaksızın ve teslim olduğu halde, gebze jandarma yüzbaşısı nail ve üsteğmen abdurrahman efendiler eliyle alçakçasına şehit edildi. bütün tavşancıl halkı olayın tanığıdır. hak aramak için adliye ve dahiliye nazırlıklarına başvuruldu. iki tane yetimle acıklı bir durumda bulunuyoruz. bu iş için yüksek girişim ve yardımlarınızı bekliyoruz. buyruk sizindir. ( istanbul, 14.10.1920 )

karagümrük' te keçecilerde karabaş mahallesinde 19 sayılı evde oturan yahya kaptan eşi şevket hanım .

ankara lisesi

"istiklal günü' nün 620. yıldönümü olan 30 aralık 1919' da atatürk ankara lisesi öğretmen ve öğrencilerine yaptığı konuşma ; "

mektepli efendiler,

biliyorsunuz ki, vatanımızın kısmı mühimmi elyevm düşman işgali altındadır. sultan osman' ın ve bütün kahraman ecdadaımızın ervahı şu anda, şu sakfın altında cevelan etmekte, bizlerden vatanımızın istihlası ve istiklali millimizin muhafazası için fedakarlık istemektedirler. esasen türk milleti necibesi düşmanın istilası ve milletimize reva gördüğü mezalim karşısında yekpare bir vücut halinde feveran etmiştir.

içinde bulunduğumuz mücadelei milliyenin gayei ulvisi ve irade-i milliyenin hedefi aslisi bila kayd-ü şart istiklal ve istihlas-ı memlekettir. necip milletimiz vatanımızın harim-i ismetine kadar sokulmuş bir düşman karşısında bu gayenin istihsali için kanını akıtmaktadır.

mektepli efendiler; sizler menafii milliyeyi müdrik birer münevver sayılırsınız. içinde bulunduğumuz muhataralı vaziyeti sizlere izah etmeyi lüzumsuz addederim. gerçi müşkülat azimdir. fakat fütur getirmemek lazımdır. millette ve gençlikte mücadele azmi oldukça her nevi müşkülat iktidam edilecek ve müstevliler mukaddes vatanımızın sinesinde mağlup ve münhezim olarak mukaddes topraklarımızından sürülüp çıkarılacaktır. milli hudutlarımız dairesinde istiklali tam içinde yaşayacağız. buna emin olarak müsterihane çalışınız. vatan sizden vazife beklediği zaman koşarak şitap edeceğinizden eminim.

ali babacan

adalet dilenmekle ve başkalarını kendine acındırmakla ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz .

adalet dilenmek ve acındırmak gibi bir ilke yoktur. türk ulusu, türkiye' nin yarınki çocukları, bunu bir an uslarından çıkarmamalıdırlar.

mustafa kemal atatürk

seri eksi oy veren ibne

kimliğini açıklarsa tebrik etmek istediğim yazardır.

(#3613402)
(#3609103)

bu iki entryi toplamda 2.44 saniye de okuyarak dosta güven düşmana korku vermiştir.

nuray bezirgan

atatürk' ü sevmediğini söyleyen, hümeyni' yi sevdiğini söyleyen bu kişinin düşünmediği çok şey var.

mustafa kemal tarih sahnesine çıkmasaydı bugün belki bağımsızlığımızı kazanmış olabilirdik. bu görünürde bir bağımsızlık mı olurdu onu bilmiyorum. zaten bugün de hesapta bağımsız değilmiyiz. neyse, dediğim gibi belki, ancak bugün aydınlanma devrimi gerçekleşmemiş olurdu. böylece atatürk' e karşı nefret besleyen nuray bezirgan' ın bugün girmek için uğraştığı üniversite yolculuğu başlamadan biterdi. sonra, atatürk devrimleri olmasaydı nuray bezirgan o televizyon programına çıkıp elinde kalem çevire çevire biraz zor konuşurdu. o kalemi ne yaparlardı, düşünmek bile kişilik haklarına saldırı olur. neyse biz kimseye saldırmadan devam edelim.

hümeyni' yi seviyormuş, atatürk' ü sevmiyormuş. bu ülkede bunu söyleyebilmen bile atatürk devrimlerinin yüceliğini gösterir. keşke iran' da yaşasaydın da, hümeyni' yi sevmiyorum, atatürk' ü seviyorum deme şansın olsaydı. işte o zaman gerçekten başına bişey gelebirdi bence !

sevdiğin liderin zihniyetine bakalım birde sevmediğin liderin. sevdiğin adam hayvanlarla cinsel ilişki üzerinde kafa yorarken. sevmediğin adam müslümanların üzerinde oynanan oyunu görmüş, ve onların zincirlerini kırmaları için aydınlık bir yol göstermiştir.

nuray bezirgan kendi isteğiylemi ön plana çıktı, yoksa birileri nefret tohumlarını ekmeye devam mı edıyor bilemiyorum. ancak bildiğim birşey var ki , oda benim bu kadından nefret ettiğim.

hiç utanmadan, sıkılmadan milyonlarca insanın, şehitin, kemiklerini sızlatıyorsun. senin zihniyetin ortaya çıktı kendini tutamadın. ağzından dökülen o sözler seni eleverdi. ingilizler olsaydı daha özgür olurduk, öyle mi ? hiç şüphesiz ki senin gibiler olduğu sürece ingilizler bu oyunlara devam eder, sende öyle zannedersin. çok yazık. ırak' ta ölen çocuklardan haberin yok mu ? yoksa kendine mi müslümansın ?

"kur' an ikrah' ı yasaklamışken, " dinde baskı, zorlama, tiksindirme yoktur" ( kur' an 2/ 256) demişken. ve ayrıca ;

"yüz çevirirlerse, biz seni onlar üstüne bekçi göndermemişiz. sana düşen, tebliğden başka bir şey değildir." ( kur'an 42/48)

"eğer rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların tümü mutlaka iman ederlerdi. hal böyle iken, mümin olmaları için insanları sen mi zorlayacaksın ?" ( kur'an 10/99)

"artık uyar, düşündür ! çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün. üzerlerine musallat bir despot değilsin !" ( kur'an 88/ 21-22)

evet nuray bezirgan,

hal böyle iken, yüce allah peygambere bu uyarıları yapmışken, senin hümeyni kim oluyor ?

yunus suresinde derki; " allah, aklını işletmeyenlere pislik indirir. " senınde aklını kullanman dileğiyle ...

adalet ve kalkınma partisi

emperyalist ellerin ülkemizde yaktığı tasarruf ampulüdür akp. güneşi bulmamızdan korkan güçler geçmişten bu yana bizi hep ampül ışığına mahküm etmişlerdir. geçmişte bu görevi başarıyla icra edip köşelerine çekilenlerin yerini bu gün adalet ve kalkınma partisi almıştır.

bugün adalet ve kalkınma partisi' nin ampulü kararmıştır ve artık yanmak üzeredir. bu ülkenin ihtiyacı yeni bir ampül değil, güneştir.

bizleri ampül ışığına mahküm edenler gün gelecek bu ampülleri de söndürecekler, bizleri sonsuz karanlığa bırakacaklardır. etrafımızda ki çemberin sıklaştığı ve güneş ışığının çok uzak olduğu bu günlerde bile umutsuzluğa düşmemek gereklidir. bu ülke kurulmadan önce de hainlik yapanlar hep olmuştur kurulduktan sonrada. bu topraklar damat ferit paşa hükümetini tarihin tozlu sayfalarına gömmüştür, recep tayyip erdoğan hükümetini de gömer.

tarih tekerrürden ibarettir. geçmişte ingiliz, amerikan hayranı mandacı padişahlar, paşalar, bugün avrupa ve amerikaya teslim olmuş başbakanlar, cumhurbaşkanları.

hatırlamaları gereken, özgürlük ve bağımsızlık olmadan, ne adaletin, ne de kalkınmanın olmayacağıdır. bu toprakların üzerinde asırlardır şerefleriyle yaşayan ve bundan sonrada öyle yaşamak isteyen insanlar bunu akp' ye hatırlatacaklardır. ve ihanet edenlerin isimleri tarih kitapların da yazacaktır.

( kimbilir belki o zaman oğlunun gemiciğiyle yunanistan ' a kaçanları bile yazar kitaplar. )

cumhuriyet halk partisi

deniz baykal' ı eleştirmek ülkemizdeki en kolay işlerden biridir heralde. chp ve deniz baykal bu eleştirileri hakediyormu ? evet çoğunluğunu hak ediyor. ancak belirli bir kesim tarafından sürekli nereden ne çıkartırız da cumhuriyet halk partisi ' ni kurum olarak yok ederiz hesapları yapılıyor. ve bu kesimin dışında başka bir kesim ise bu hesapların içinde olmadan bu kesimle birlikte hareket ediliyor. bu kesime göre deniz baykal ve chp' nin her işi hatalı her işi yanlış.

son olarak gündemde sosyalist enternasyonal meselesi var. bu birlik chp' yi sosyal demokrat politikadan uzak görüyormuş. bu olay tam bir komedidir. bu olay üzerinden chp' nin üzerine gitmek isteyenler komedyenliğe soyunmuşlardır. chp sosyal demokrat politikadan uzaklaştı hatta alakası yok diyelim peki sosyalist enternasyonelin sosyal demokratlıkla uzaktan yakından alakası varmıdır ? hayır yoktur. tony blair' ın bu oluşuma başkanlık yapmış olması bu örgütün sosyal demokratlıkla yada sosyalizm ile alakası olmadığı iddiamı doğrulamama yeterde artar sanıyorum. sosyalist enternasyonal chp' yi sınır ötesi operasyona destek vermekle suçluyormuş. çok merak ediyorum acaba diyarbakır' da dershane önünde ölen çocuklardan haberleri var mıdır ?
elbetteki bu sorunun çözümü askeri operasyonlar değildir. ancak bu noktada günah keçisi cumhuriyet halk partisi midir ? ya da bu nokta da bak adamlar bile chp' yi sosyal demokrat görmüyorlar diyerek chp' yi linç etmek doğrumudur ? tony blair ve amcası bush ırak' ı kan gölüne çevirirken ne iş yapıyordu bu örgüt, bu örgütün örnek sosyal demokrat modeli tony blair mıdır ? yoksa bu örgütün takdir ettiği bir sosyal demokrat olmak için kukla olup ipleri amerika' nın eline vermek mi gerekiyor ? zira deniz baykal koltuğunda şu an oturan isim celal talabani dir.
sosyalist enternasyonal, cumhuriyet halk partisi' nin ulusalcı olduğunu bunun sosyal demokratlıkla ve sol değerlerle bağdaşmadığını dile getirmektedir. bu durumda chp ulusalcı politikalardan vazgeçip daha liberal takılmalıdır öylemi ? türkiye cumhuriyeti' nin üzerinde akp eliyle oynan emperyalist oyuna sesini çıkartmamalı, avrupaya şirin gözükmek için gözünü kapamalıdır. bu toprağın üzerinde kirli oyunlar varsa eğer, bu ulusun insanı için direnmek, ulusalcı olmak bırakın sol değerleri, insanlık değerleriyle yüzde yüz uyuşur.
sosyalist enternasyonal meselesini sonlandırmak gerekirse, bu örgütün üzerinden chp' ye saldırmak için bekleyen akbabaları bunları bir daha düşünmeye davet ediyorum.

bir diğer konu ise chp hakkında yapılan yolsuzluk suçlamaladır .bu suçlamalar gerekli kurumlarca dikkate alınmıştır ve incelenmiştir. sonuç en yetkili ağızdan halka açıklanmaldır. bu iddialar üzerinden chp ' yi küçük düşürmeye çalışan akp' lilere ve başbakan erdoğan' a en güzel yanıtı deniz baykal vermiştir. eleştirmeye gelirken baykal' ı yerden yere vurduğumuz gibi bunu görmezden gelmemeliyiz. deniz baykal kürsüye çıkıp tayyip erdoğan' a sadece ikimizin dokunulmazlıkları kaldırılsın ikimizde hesap verelim diyebilmiştir. şimdi sıra halk kahramanı tayyip erdoğan'da dır. hadi çıksın hesabını versin bakalım görelim bizde kim delikanlıymış, kim namuslu kalabilmiş !

yunus nadi

ferit paşa hükümetinin düşmesinden sonra ali riza paşa hükümeti ile anadolu ve rumeli müdafaa-i hukuk cemiyeti ve mustafa kemal arasında aracılık yapmaya çalışmıştır. ancak mustafa kemal' ın kararlı ve tavizsiz tutumunu gördükten sonra ; atatürk' e göre, temsilciler kurulu ile yazışmayı sürdürme gereği duymamış, yeni hükümeti ve özellikle cemal paşa' yı uyarmaya çalışmıştır.